Son Dakika
EXPOHIS ve TUYAD Stratejik İşbirliği İçin Güçlerini Birleştirdi
Ayça Demirci Turgay, Microsoft Türkiye Kurumsal İletişim Direktörü Oldu
Yeni ASUS Zenbook DUO Türkiye’de
Art Fiction III Başlıklı Karma Sergi Açıldı
Alain Favey, PEUGEOT CEO’su Olarak Atandı
Ozan Tekin, Admizu İş Operasyonlarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Oldu
Hayatımız boyunca aldığımız kararlar bizi ne kadar memnun ediyor? Hiçbir endişe duymadan, yalın ve net kararlar alırken akılcı davranabiliyor muyuz? Aldığımız kararlar üzerinde duygularımız ne ölçüde etkili? Elbette bu soruları yanıtlamak kolay değil, bizim aradığımız cevap ise başka bir sorunun içerisinde gizli: Karar verirken kullandığımız düşünce yapımız bizi ileriye götürmek yerine sınırları giderek küçülen bir dünyaya hapsediyor olabilir mi? Daha da önemlisi, böyle bir durum mevcut ise farkında mıyız?
Günlük hayat koşturmacası içerisinde gerçekleştirdiğimiz eylemlerin büyük bölümü günü kurtarmaya yönelik. İçerisinde gelecekle ilgili olanların sayısı çok az. Örneğin sabah evden çıkarken gün içerisinde yapacaklarımızı, akşam nasıl dinleneceğimizi, hangi arkadaşlarımızla görüşeceğimizi planlıyoruz. Zaten işyerinde özel bir zaman ayırmak ve planlama yapmak mümkün değil. Ayrıca elektronik eşyalarla geçirdiğimiz zaman dilimi, sosyal ilişkilerimize harcadığımızdan daha fazla. Etrafımızdaki nesnelere olan bağımlılığımız gün geçtikçe artıyor. Bir gün tüm bu imkanlar elimizden alındığında ne yapacağız? Birlikte düşünelim, örneğin 2 hafta boyunca elektrikler gittiğinde ne yapacağız? Cep telefonlarını şarj etmediğimiz için kullanamayacağız. İnternet yok, Facebook yok, çevrimiçi oyunlar yok. İşyerindeki tüm ofis makineleri susacak. Evde karanlıkta oturacağız. Plazma ekranda maç izleyemeyeceğiz. Oyun konsolları ile oynayamayacak, fotoğraf çekemeyeceğiz. Bankalar duracak, kimse parasını bankamatikten çekemeyecek. Sadece elektrik kesintisinde bunlar gerçekleştiğinde alışmış olduğumuz yaşam birden değişecek. Peki, enerji bakımından dış ülkelere bu kadar bağımlı olduğumuz bir dönemde, elektrik kullanımının bir anda kesilebileceğini hiç hesapladık mı? Bizi elektrikle çalışan binlerce makineye alıştırdılar; daha önceden verdikleri bu lüksü bizden aniden geri alırlarsa? Nasıl bir “B” planımız var? Elektrik olmadan yaşamak çok zor olmasa gerek, ancak alıştığımız yaşam biçimi içerisinde bu enerji gücü mutlaka olmalı. Diğer türlü yeni koşullara ayak uydurmak bizim için çok maliyetli olacaktır. İşin bir diğer boyutunu değerlendirecek olursak, birkaç gün elektriklerin kesik olmasının bizim sosyal hayatımıza yeni bir renk katacağı da bir gerçek. Elektronik cihazlar yerine gerçek insanlar ile iletişimde bulunacağız. Ailemize ve arkadaşlarımıza daha fazla zaman ayıracağız. Evde tüm aile fertlerinin bir kutuya saatlerce bakmaları yerine, sürekli sohbet edilen bir yemek masası kurmanın keyfini yaşayacağız. Bizi insan yapan değerleri tekrar öğreneceğiz. Belki de tüm bu sebeplerden dolayı, uzun süreli bir elektrik kesintisine ihtiyacımız var, siz ne dersiniz?
Gelecekle ilgili bireysel olarak düşlediğimiz ve tasarladığımız planlar, vizonumuzun bir parçasıdır. Acaba 20 sene sonra kendimizi nerede hayal ediyoruz? Geleceğe ait bir fotoğraf çekildiğini düşündüğümüzde, o fotoğrafta nasıl yer almak istiyoruz? Genelde en yoğun olarak yaptığımız hata, gelecek planlarımızı yazılı hale getirmemek. Örneğin aklımıza gelen hayalleri herhangi bir kağıda not almıyoruz, günlük tutmuyoruz. Bu nedenle, özellikle geceleyin aklımıza gelen parlak fikirler ertesi gün geldiğinde unutulmuş oluyor. Eğer kendimizi geliştirmek ve değişimin bir parçası olmak istiyorsak arzu ve isteklerimizi yazılı hale getirmenin zorunluluğunu anlamalıyız. Bir başka hatamız ise mükemmel koşullar olmadan bir işe başlamamamız. Örneğin bir sınava girmeden önce tamamen hazır olmak istiyoruz. Şunu unutmayalım ki, tamamen hazır olarak sınava girebilmek mümkün değildir. Böyle basit bahaneler bulmak yerine disiplinli bir çalışma sistemi ile her türlü sınavı kazanabilecek düzeye gelebiliriz. Bir işe başlamak için en doğru zamanı “şimdi” olarak değerlendirmeliyiz. Çünkü hayallerimizi ertelediğimizde, hayatımızı da erteliyoruz. Bu durum da aldığımız kararların “yanlış” olmasına yol açıyor. Tam olarak ne istediğimizi bilmeden ilerlemeye çalışıyoruz. Gerçekte yolun nerede olduğunu, nasıl gidileceğini ve varış noktasını biliyoruz. Ama bu yolda olduğumuz anlamına gelmiyor. Belki de Batı toplumları ile kıyasladığımızda bizim için en önemli dezavantaj da burada yatıyor: Tembellik. Batı medeniyetinde bilimin bu kadar ilerlemesinin temel nedeni çalışkanlıktır. Ancak toplum olarak biz çalışmalarımızı hep son güne bırakmayı seviyoruz. Belki de bir tür adrenalin karşılama ihtiyacıdır, yine de bizi geriye götüren bir özellik. Plansız çalışma ve programlanmamış gelecek, kültürümüzü de yok ediyor. Kendi ürettiğimiz değil bize sunulan ile yetinmek zorunda kalıyoruz. Kendi hayallerimizi değil, başkalarının hayallerini yaşıyoruz. Kısaca, yanlış yaşıyoruz.
Ünlü yazar John C. Maxwell’in dediği gibi “gerçek bir lider hatalarını kabul edecek kadar büyük, onlardan bir ders çıkaracak kadar akıllı ve bu yanlışlarını doğruya dönüştürebilecek kadar güçlü olmalıdır”. Doğruya giden yoldaki sürecin ilk aşaması yaptığımız hataları tespit etmek, onları kabullenmek. Kabul etmediğimiz ve görmezden gelmeye çalıştığımız bir olguyu değiştiremeyiz. Takiben, yaptığımız yanlışın içeriğinden bir mesaj çıkartmamız gerekiyor. Bu mesajı gelecek planlarımıza dahil etmek ise bir sonraki adımımız olmalı. Kişisel vizyonumuzu gerçekleştirmek için tüm planlarımızı gerçekleştirmeye çalışmak, deneyerek tecrübe etmek maliyetli olabilir; ancak denemekten vazgeçenler zaten baştan kaybetmiş sayılmaz mı?
Etiketler: Erkut AltındağİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları